bugün
- sütyen takmaktaki inanılmaz mantık hatası16
- en obez özelliğiniz8
- nişanlı kalmanın saçma olması9
- sevdiğiniz sözlük yazarları16
- şampiyonluk için yanak okşatmak50
- kızılcık şerbeti dizisi12
- namuslu erkek bulmanın çok zor olması13
- herkesin merak ettiği o piç erkeğim soru alayım10
- iki adım atınca kan ter içinde kalmak8
- öpüşme ile bulaşan hastalıklar8
- en nefret edilen yazarlar9
- hangi sözlük yazarı ile uyumak isterdin14
- kaç yaşındaki insan evde kalmıştır14
- anın görüntüsü15
- larisalisa20
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri16
- aç karnına poğaça yemek11
- karşı cinse giyim önerileri11
- otoyol ve köprü geçiş ücretlerinin zamlanması20
- jose mourinho29
- iyi bir insan olmak için ne yapmam lazım12
- en dindar özelliğiniz37
- chat sitesi kurmak9
- 13 yaşındaki kıza tecavüz eden 28 kişi28
- yaz aşkı varda kış aşkı neden yok11
- embesil yazarlar9
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı27
- doğum gününde hatırlanmamak19
- düşün ki o bunu okuyor8
- en taşaklı kızların bizim sözlükte bulunması16
- en havalı erkek meslekleri16
- her erkeğin unutamadığı bir kadın vardır10
- burçlara inanmak9
- kezo dili ve edebiyatı8
- zall beceremiyorsan bırak git14
- sözlüğe yeni gelen masum erkek12
- bugün hangi kadın yazara ne diksem15
- hayatınızda kaç kere reddedildiniz19
- kahverengi gözlü olmanın hiç bir işe yaramaması14
- sözlük erkeklerini evire çevire pataklamak8
- şort diken müzisyen motorcu uzun boylu yazar11
- icardi1905 ile jakuziye girmek10
- kimsenin okumadığı sözlükte yazar olmak17
- ali koç9
- günahların takımı galatasaray13
- ayetullah hamaney'in mini etekli torunu20
- bir erkekle kız arkadaş olabilir mi sorunsalı8
- bik bik için diktiğim şort21
- toplu taşımalardaki müzisyen sorunsalı8
- üstteki yazar gözünde nasıl canlanıyor13
entry'ler (490)
boşlukta kalmış düşüncedir. oysa kaburgamızdan başka kaybedecek neyimiz var ki?
göster bakıyım amcana pipini ile yetişen neslin ürünüdür.*
köyden kerhaneye otobüslerin kaldırıldığı memleketimde garipsenmemesi de en az kendisi kadar çirkin olan olayın baş kahramanı.
fosur fosur ikilemesinin ayaklı halidir.
bir arkadaşımdan da aldığım ilhamla bana hikaye yazdıran şarkıdır. başka diyarlara götürür insanı.
http://lapsuscalamium.blogspot.com/
http://lapsuscalamium.blogspot.com/
saçlarının arkasına sakladığı şey ile büyük bir travmaya sebebiyet verecek kızdır. omzuna düşmüş dalga dalga saçlarını o kadar beğenirsin. bir gün saçlarını arkaya topladığında fark edersin. gözün oradan başka bir yeri görmez olur. (bkz: büyük travma)
tatlı bir gülüştür efenim. baktığınızda içinizi eriten gözlerin, gülerken de mutluluk saçmasıdır.
gerçek güzellerin ortaya çıkacağı gündür.
sobanın bunaltııcı sıcaklığında tek bir odada hep beraber yaşanan yıllar aklıma geldi. birden annemin o tanıdık sesi: "hadi fotoğraflara bakalım".
aynı durum şimdi olsa küçük bir kullanıcı adı şifre hamlesinden sonra facebook üzerinden halledilebilecek bir sorun. ama o zamanlar daha marc zuckenberg ergen bile değilken, evde tatlı minik bir telaş başlardı o ses duyulunca. annem evin sandığının bulunduğu yatak odasına giderken yolda mutfağa uğrar ve mısır patlatmak için her şeyi hazırlayıp ocağa koyardı. sonra yolu yatak odasına düştüğünde üzerinde iki ton ağırlığındaki yorgan battaniye karmaşasını görür ve babamdan yardım isterdi. el birliğiyle dev cisim uzaklaştırıldığında, sandığın üzerinde küçük baloncuklar uçuşmaya başlar birazdan evin küçük sırlarını ortaya çıkaracak bir çizgi film başlayacak gibi olurdu. evet o sandık her zaman gizli bir şeyler içermekteydi. bu hissiyatla geçti tüm çocukluğumuz. hani koridorda ışığı kapattığımızda arkamızdaki karanlıktan sanki biri bize doğru hızlanıp geliyormuş gibi bizim de hızımızı artırdığımız, hatta koştuğumuz hissiyat var ya işte onun gibi. sandık gizemini korurken hala zihnimizde, annem birden açıverir kapağını. bir çizgi film karakterinin çıkıp oradan bize şebeklik yaptığını düşlerken, düşüm birden yarıda kesildi.
o da ne. beynimi tırmalayan bir koku: naftalin... çocukluğumuzun vazgeçilmez kokusu naftalin. evin her köşesi eski ve naftalin kokardı önceden. naftalin kokusuydu evlerimizin parfümü. neyse özlemişiz o kokuyu.
sandığın içinde danteller, oyalar, baş örtüleri, üç yaşındaki çocuğa hazırlanan çeyizlik şeyimsiler vs.. anne içini karıştırdıkça evin içinde daha da artan bir naftalin kokusu sandığın eski gizemi ortadan kaldırır. sandık artık eski sandık değildir. artık yatak odasında anne baba arasında yatılan kaçamak uykularda saçma hikayeler uydurulmayacak sandık için. sandık artık olağan.
sonra anne birden doğrulur. elinde bir torba dolusu fotoğraf. naylon torbanın kenarları hafif yırtık. "ben de olsam dayanamazdım yani sandığın içinde o kadar naftalin kokusuna" deyip torbayı haklı çıkarıyorum bu yenilgisinde naylon torbayı. mısırın patladığını bize bildiren sesler eşliğinde sobalı odaya geçilirken küçük adımlarla annenin hep önünden yürünür. ya canavar çıkarsa arkadaki karanlıktan dimi ama.
sıcaktan ve televizyondan mayışmış babamın üşengeç bakışları arasında annem torbayı odanın ortasına bırakıp gider. mutfaktaki küçük işler sonunda elinde patlamış mısır- üzüm kombinasyonu ve ne ara demlediğini bilemediğim çayla belirir dışarının soğuğunu içeri dolduran hayın kapıda. odanın ortasına serilen sofra örtüsü üzerine yayılır her şey bir piknik havasında.
şimdi facebookta popülerlik için paylaşılan çocukluk fotoğraflarına o zamanlar birinin profilinde değil de sofra örtüsü üzerinde, "açın şu kapıyı az, sıcak oldu" dedirten soba başında, patlamış mısır üzüm yiyerek bakardık. her fotoğrafa "güzel çıkmış mıyız ki" diye bakılan yıllar değildi o zamanlar. tek tek tüm fotoğrafların anılarının olduğu ve anlatıldığı yıllardı. bir ailenin tek bir odada bir fotoğrafa bakarak mutlu yaşadığı yıllardı. özlenen yıllardı.
odamın kaloriferi sonuna kadar açık. içerisi bir soba sıcaklığında. şimdi bir ses duydum sanki içeriden "hadi fotoğraflara bakalım"..
http://lapsuscalamium.blogspot.com
aynı durum şimdi olsa küçük bir kullanıcı adı şifre hamlesinden sonra facebook üzerinden halledilebilecek bir sorun. ama o zamanlar daha marc zuckenberg ergen bile değilken, evde tatlı minik bir telaş başlardı o ses duyulunca. annem evin sandığının bulunduğu yatak odasına giderken yolda mutfağa uğrar ve mısır patlatmak için her şeyi hazırlayıp ocağa koyardı. sonra yolu yatak odasına düştüğünde üzerinde iki ton ağırlığındaki yorgan battaniye karmaşasını görür ve babamdan yardım isterdi. el birliğiyle dev cisim uzaklaştırıldığında, sandığın üzerinde küçük baloncuklar uçuşmaya başlar birazdan evin küçük sırlarını ortaya çıkaracak bir çizgi film başlayacak gibi olurdu. evet o sandık her zaman gizli bir şeyler içermekteydi. bu hissiyatla geçti tüm çocukluğumuz. hani koridorda ışığı kapattığımızda arkamızdaki karanlıktan sanki biri bize doğru hızlanıp geliyormuş gibi bizim de hızımızı artırdığımız, hatta koştuğumuz hissiyat var ya işte onun gibi. sandık gizemini korurken hala zihnimizde, annem birden açıverir kapağını. bir çizgi film karakterinin çıkıp oradan bize şebeklik yaptığını düşlerken, düşüm birden yarıda kesildi.
o da ne. beynimi tırmalayan bir koku: naftalin... çocukluğumuzun vazgeçilmez kokusu naftalin. evin her köşesi eski ve naftalin kokardı önceden. naftalin kokusuydu evlerimizin parfümü. neyse özlemişiz o kokuyu.
sandığın içinde danteller, oyalar, baş örtüleri, üç yaşındaki çocuğa hazırlanan çeyizlik şeyimsiler vs.. anne içini karıştırdıkça evin içinde daha da artan bir naftalin kokusu sandığın eski gizemi ortadan kaldırır. sandık artık eski sandık değildir. artık yatak odasında anne baba arasında yatılan kaçamak uykularda saçma hikayeler uydurulmayacak sandık için. sandık artık olağan.
sonra anne birden doğrulur. elinde bir torba dolusu fotoğraf. naylon torbanın kenarları hafif yırtık. "ben de olsam dayanamazdım yani sandığın içinde o kadar naftalin kokusuna" deyip torbayı haklı çıkarıyorum bu yenilgisinde naylon torbayı. mısırın patladığını bize bildiren sesler eşliğinde sobalı odaya geçilirken küçük adımlarla annenin hep önünden yürünür. ya canavar çıkarsa arkadaki karanlıktan dimi ama.
sıcaktan ve televizyondan mayışmış babamın üşengeç bakışları arasında annem torbayı odanın ortasına bırakıp gider. mutfaktaki küçük işler sonunda elinde patlamış mısır- üzüm kombinasyonu ve ne ara demlediğini bilemediğim çayla belirir dışarının soğuğunu içeri dolduran hayın kapıda. odanın ortasına serilen sofra örtüsü üzerine yayılır her şey bir piknik havasında.
şimdi facebookta popülerlik için paylaşılan çocukluk fotoğraflarına o zamanlar birinin profilinde değil de sofra örtüsü üzerinde, "açın şu kapıyı az, sıcak oldu" dedirten soba başında, patlamış mısır üzüm yiyerek bakardık. her fotoğrafa "güzel çıkmış mıyız ki" diye bakılan yıllar değildi o zamanlar. tek tek tüm fotoğrafların anılarının olduğu ve anlatıldığı yıllardı. bir ailenin tek bir odada bir fotoğrafa bakarak mutlu yaşadığı yıllardı. özlenen yıllardı.
odamın kaloriferi sonuna kadar açık. içerisi bir soba sıcaklığında. şimdi bir ses duydum sanki içeriden "hadi fotoğraflara bakalım"..
http://lapsuscalamium.blogspot.com
insanın üzerinde güzel bir gülümseme bırakan hatun davranışıdır. yirim ben onu. (bkz: sevdiğin kızın sana kısır yapması)
güzel insan işidir. altında çok şey aramadan teşekkür edip sırası alınmalıdır.
yurdum umumi tuvaletlerinde kendini her türlü pislikten korumaya çalışandır.
otobüste yanında güzel bir hatun oturan gencin dramını allah kimseye yaşatmasın. zira kendileri ne yapacağını bilemeden öylece oturur. başını ne sağa ne de sola çevirebilir, heyecandan öylece kitlenip kalır. oldu canım zaten o da sürekli seni takip ediyodu da, acaba ne yapacak benim yakışıklı diye. bi sakin ol be kardeşim. bi rahat ol. sonra hatun sanki onunmuş gibi sahiplenmeler, hatuna bakanlara ters ters bakmalar falan... hatun o an inse otobüsten ne yapacaksın, ne diyeceksin o ters ters baktığın adamlara. hiç düşünme zaten bunları. al indi zaten, ne yapacaksın bakalım. anca bak arkasından.
http://lapsuscalamium.blogspot.com/
http://lapsuscalamium.blogspot.com/
sahada basmadık yer bırakmayan futbolcu hastalığı.
küçük bir tahta kapıydı ilk görünen. altlı üstlü ayrı iki parçadan oluşan tahta bir kapı. görünümünün aksine rahatsız edici bir ses çıkararak açılıp kapanan kapılardan değildi bu. içeriden gelen seslere inat sessizdi. iki parçasının arasından kızıl bir ışık yansıyordu dışarı. gelen sesler alışıldık metal sesleri olsa da merak uyandıran bir gizeme sahipti içerisi. girmek için sabırsızlanan onca insanla beraber sırayla girdik içeri. girer girmez karanlığın içinde kaybolmuş gibi hisseden gözler yavaş yavaş alışsa da, loşluk rahatsız ediciydi. ortada kocaman bir fırın ve etrafında insanlar sıralı. ilk dikkat çeken şey, ayakta durmuş merakla eğilip olan biteni izleyen insanlardı. ilk önce onların meraklı bakışlarını süzdüm. şaşkınlık ve övgü dolu sözler içeren mimiklerinin samimiyetini düşünürken gözüm ocağın başındaki ustaya kaydı. iki elinde de demir parçası, sanatını icra ediyordu. kızıl ateşle yanan ocağın önünde çelik çubuklar ile yaptığı dans sonunda ortaya şaheser bir nazar boncuğu çıkıyordu. herkesin gözü ustanın ellerindeki hızda, onun gözleri ise kızıl ocakta idi. takip edenler sanatı kavrayamasınlar diye mi bilmem ama ellerinin hızına yetişmemizi istemez gibi bir hali vardı. ince ince işlenen nazar boncuklarından gözünü ayırabilenler ocağın arkasında duran çocuğu görebileceklerdi. beyazlığından eser kalmamış bir şapkanın altından gözlerini ocağa dikmiş metal seslerinin arasında sessizce çalışıyordu. simsiyah is kaplı küçücük ellerinde hızlı hızlı çevirdiği çelik çubuklardan anlaşılacağı üzere mesleği yavaş yavaş kapmaya başlamış gibiydi. yaşını saklayan gözlerini yalancı çıkardı ağzından çıkan sözler: "14 yaşındayım abi". pür dikkat işlerini yapan ustalarının aksine her konuşmamızda dönüp gözüme bakıyordu. puslu gözlerinden parlayan ateş bir şeyler anlatmak ister gibiydi sanki oradakilere. oysa kimsenin bunu fark edecek yada anlayacak vakti bile yoktu. o da bunun farkında olacak ki umutsuz bakışlarını tekrar kaçırıp meraklı gözlerden, kendi gibi minik nazar boncuklarını yapmaya koyuldu. sıcaktan kızarmış yanaklarına düşen bir damla teri de yerden kaptığı bezle sildikten sonra sır gibi sakladığı küçük bir gülümseme kaçtı duygu yüklü yüzünden. . işte o an bir şey fark ettim: o daha çocuktu. ve belki de onun için bir oyundu bu: nazar boncuğu yapma oyunu..
http://lapsuscalamium.blo...012/02/nazar-boncugu.html
http://lapsuscalamium.blo...012/02/nazar-boncugu.html
kıyamet ile ilgili yapılan espriler sonrası olması muhtemel durumdur. iyi ki adamlar gelecek ile ilgili bir şeyler söyleyelim demişler, mezarda rahat uyuyamaz oldular be. sallamışlar bir şey belki tutar, belki tutmaz. çok üstlerine gitmemek lazım.
topuklu giydiğinde omzuna kolunu atmanın çirkin bir görüntü oluşturacağı hatun kişisidir.